Türkiye’nin internet tarihi ilgimi çektiği için Tamer Şahin’in Hacker’ın Aklı adlı kitabını okudum. Türkiye’de yargılanan ilk hacker olan Tamer Şahin’in gibi ben de ortaokul yıllarımda internet’e girmeye başladım. Önceleri IRC sunucularında chat yaparken, daha sonra internet üzerinden oyun oynamaya ve Counter-Strike üzerine web siteleri yapmaya başladım. Kitapta kendi hayatımdan parçalar buldum. Bana internetin vahşi batıya benzediği günleri hatırlattı. Dial-up ile bağlanıp IRC’ye girmeden önce 3 tane firewall yüklememiz gereken, Windows’un açıkları yüzünden nuke atıp mavi ekran çıkartılan, ssping atıp bilgisayar kilitlenen, trojan yükleyip format atılan yaramazlık günleri geldi aklıma. Kitabı okurken beraber çalışma şansına eriştiğim Umut Gökbayrak ile ilgili bir anıya denk geldim. Sohbetlerimiz sırasında Umut’un Tamer Şahin’i işe aldığını söylediğini hatırladım:
- “İzmir’de internet işleri yapan bir firmaya denk geldim … Görüşmeye gittiğimde Umut Gökbayrak adında tam anlamıyla “geek” kelimesinin karşılığını veren koyu Linux, açık kod taraftarı biriyle karşılaştım. Daha önce aynı şirketlerde çalıştığımızı fark ettiğimizde sohbet iyice koyulaştı. Şirket kurulalı henüz birkaç ay olmuştu. Sohbet sırasında ortak noktalar da elde ettikçe anlaşarak işe başladım. Nazillili dört beş arkadaşın birleşerek kurduğu bir firmaydı. Umut, içlerinde teknik anlamda işten anlayan tek kişiydi. Firmanın vizyonu internet sitesi tasarımı, internet sitesi barındırma ile Linux sunucu çözümleri üzerineydi. Çalışmaya başlamıştım ama kimse henüz geçmişimi bilmiyordu. Bunun pek uzun sürmeyeceği açıktı. Umut’la beraber bilgisayarındaki resim arşivini karıştırıyorduk. Karikatürlere, fotoğraflara bakıp yorum yapıyorduk. Bir anda ekrana benim Superonline’ı hack ettiğimde hazırladığım sayfanın görüntüsü geldi. O da diğer birçok insan gibi bu eşsiz anı ölümsüzleştirmek için ekran görüntüsü alıp saklamıştı. Umut “Ha ha, hatırlıyor musun herifin biri hack etmişti bunları! Adam kalkıp imzasını atmıştı. Bir dakika ya … T.Ş … Nasıl yani? Sen olamazsın herhalde? Tamer Şahin?.” diye şaşkınlık içerisinde sordu.”
Bir diğer dikkat çeken kısım da şöyle:
- Bir banka bana ulaşıp “Her ne kadar güvenliyiz desek de, bir de sizin kontrol etmenizi rica ediyoruz.” diyerek incelik gösterip şık bir teklifte bulundu… “Bulduğum zayıflıkla internet bankacılığı yazılımını çalıştıran web sunucusunun loglarına ulaştım. İşin kritik tarafı internet bankacılığı şifrelerini POST yerine GET metoduyla ilettikleri için web sunucusu loglarında tüm internet bankacılığı kullanıcı adı ve şifrelerinin yazmasıydı… Benim aklıma asıl takılan bankada bilgi işlemden sorumlu kadının daha en başta, toplantıda söyledikleriydi: “Tamer Bey. Uçurumun kenarında seksek oynuyoruz. Biliyoruz, aşağısı uçurum. Ama kenarda oynamak zorundayız, üstelik her an düşmeyi göze alarak!”.
O zamanlar Aggressor diye bir nuke/firewall yazılımı vardı. Ekşisözlük’ün kurucusu ssg’nin yanısıra kitapta bahsedilen “blackwind” karakterinin de bu yazılımı geliştiren ekipte olduğunu farkettim, onun da öyküsünü öğrenmiş oldum.
- “blackwind” de elektronik müzikle ilgileniyordu. Karmaşık müzik hazırlama yazılımlarını ileri seviyede kullanmanın da ötesine geçerek, kendi müziğini yapmak için, yeni bir program yazmıştı. Bu tam da onun tarzıydı… Sonrasında başını devletle ilgili bir projede belaya sokup ölümden son anda kurtuldu. Bilgi güvenliği işlerinden elini ayağını çekip oyun, multimedia içerik geliştiren bir firmada yönetici olarak işe girdi.
“blackwind” takma adını kullanan Korhan Kaya’nın yaptığı müzikler arasında çok hoşuma gidenler oldu. Kitap oldukça eğlenceli, ünlüler, ajanlar, polisler, adeta bir aksiyon romanı gibi keyifle okunuyor.