Alper Hasanoğlu felsefeye ve sosyolojiye ilgi duyan bir psikiyatr. “İlişkilerin Günlük Hayatı” birkaç sayfalık denemelerin derlenmesinden oluşuyor. Yazarın bu kitapta ele aldığı konular aşk, kadın-erkek ilişkileri, depresyon, psikoterapi ve narsizm. En sonda da bu konuların dışında kalan yazıların bulunduğu bir bölüm var. Hem bilgi veren, hem de sorular soran bir anlatım tarzı var. Hem anlatım biçimi, hem de kısa yazılardan oluşması kitabı okumayı kolaylaştırıp keyifli bir hale getirmiş.
Kitabın en büyük eksikliği sıkça bilimsel çalışmalardan bahsedilip kaynak gösterilmemesi, hatta kitabın bir kaynakçasının olmayışı. Yorumlanan bilimsel çalışmaların muallak oluşu ve yazarın kendi uzmanlığı dışındaki konularda da sıkça genellemeler yapması okuyucuda güven eksikliği yaratıyor. Bu konuda özfarkındalığı yüksek olsa gerek çünkü Terapisti Kim Tedavi Eder? kısmında şöyle bir ifade yer alıyor: “Yetersizlik ve başarısızlık şemalarıyla boğuşan psikiyatr çoğunlukla narsistik bir savunmaya geçer. Bir bakarsınız, yalnızca psikiyatri branşında değil, hayatın her alanında bir uzman gibi konuşmaya, yazıp çizmeye başlamış.”
Kitaptan hatırlamak istediğim kısımlar şöyle:
- Ömür boyu birliktelik mi seri monogami mi?: Aşk duygusuyla özdeşletirilen, beyinde endorfin salınımı bile iki yıl içinde belirgin bir şekilde azalıyor.
- Hayır, beni aldattığını bilmek istemiyorum: Kendi terapi deneyimlerime dayanarak, ilişkilerin devamı için şeffaflığın çoğunlukla fayda etmediğini, eşler arasında kaybolan güvenin tekrar inşasının neredeyse hiç mümkün olmadığını söyleyebilirim. Sadakatsizlik travması esas birliktelik devam ettikçe tekrar yakınlaşabilmeyi önleyen bir engel olarak hep ortada duracaktır.
- Çiftlerin bir ömür boyu birlikte olmak için attıkları imza artık bir anlam ifade etmiyor. Çünkü eşleri birbirlerinden ayıran ölüm değil, orta yaş krizinden çıkmayı kolaylaştıran ya da günlük hayatın ve alışkanlıkların ölümcül can sıkıntısından kurtaran daha genç, güzel/yakışıklı bir sevgili oluyor çoğunlukla.
- Son yıllarda bireysel terapilerde de çift terapilerinde de en önemli terapötik hedef, değiştirmekten önce, var olan durumu olduğu gibi kabul edebilmek olarak belirlenmektedir.
- Terapi boyunca olması gereken kişiye yaşadığı sorunlarda kendi payının ne olduğuyla ilgili empatik bir yüzleştirme yapabilmektir.
- İyi bir psikiyatri uzmanı olmak için yalnızca psikiyatriyle ilgili bilimsel kitapları hatmetmiş olmanız yeterli olmaz. Çünkü insan, biyo-psiko-sosyo-kültürel bir varlık olarak tarif edilir. Bir bireyi, kültürel özelliklerini göz önünde bulundurmadan, içinde doğup büyüdüğü sosyal koşulları bilmeden, psikolojik gelişimini anlamadan ve biyolojik yapısını tanımadan tedavi etmeniz mümkün değildir.
- Neden Yaşıyoruz?: Ben de bir psikoterapistim. İnsanların hayat hikayelerini dinliyorum. Bütün gün birbirinden tümüyle farklı, ama bir çok yönden de birbirine benzeyen hayat hikayelerine eşlik ediyorum. İnsanların büyük bir kısmı hayatlarını yaşamak için işten çıkıp eve ya da bir başka yere giderken, ben ofisimde oturuyor ve hayatın bana gelmesini bekliyorum. Bu hayat hikayelerinin her birine dahil olup oradaki varoluşun bir parçası oluyorum. Onlara yardım etmek için çaba sarf edeceğim sözünü verdim ve tutuyorum bu sözümü. Tutmak istediğim için ve bu bana haz verdiği için. Onların hayatlarıyla ilgili sorunluluk alarak Adler’in tarif ettiği topluluk duygusunu iliklerimde hissediyorum. Dolayısıyla neden yaşadığımı biliyorum.